8 Temmuz 2020 Çarşamba



Başkalarının yürekliliği insana durumun önemsizliğiyle orantısız gözüktüğü için, tabansız sayılabilir mi insan? Demek ki, bilgelik korkak yapar insanı. Ölümün fırsat kollamakla, çıkan fırsat üstünde akıl yürütmekle geçirerek, fırsatı kaçırır. İnsan fırsatı içgüdüyle yakalar; o anda onun fırsat olduğunu bilmez. Kim bilir ben de farkına varmadan bir kez yakalamışımdır fırsatı. Nasıl olur da insan yanlış bir zamanda dünyaya geldiği için korkak sanabilir kendini? Nasıl olur da insan yanlış şekilde dünyaya geldiği için korkak sanabilir kendini? Yanıt: Bir kez korkak davrandığın için korkak olduğunu sanırsın.
Peki ya o zaman da yetersiz olduğun için kaçırmışsan fırsatı?
...'da...?

Eco.

14 Eylül 2018 Cuma

Yönetenler ölüler. Baksana adam, istediklerini bize nasıl da yaptırıyorlar! Yasaları kim yaptı? Ölüler!  İtaat ettiğimiz bu hayatımızı şekillendirdiğimiz adetleri kim yaptı? Onları da ölüler tasarlamadı mı? Eğer bir gözlemci bir hat çekerse ölünün ayarladı bir köşeden başlar ve eğer biri bir soruyla ilgili yasaya bakarsa yargıç ölünün onu nasıl ayarladığını anlayana kadar kitaplarına bakar ve o bunu izler ve tüm yazarlar fikirlerine ağırlık ve otorite verirken ölüden söz ederler ve konuşmacılar; onların ağızlarında da ölülerin sözleri yok mudur? Peki ama yaşamlarımız neden ölülerin  tırnaklarıyla çizdiği çizgileri izler ki?
-M. Davisson Post, Abner 

26 Temmuz 2018 Perşembe

Tanrı birliğinin sırrını
Ehrimen bilmez
Asaf'a sor, o bilir
Anka kuşunun yuttuğu lokmayı,
Yutabilir mi serçe?
Bir testiye sığar mı,
Koca denizin suyu?
-İbn-i Arabi

29 Mayıs 2018 Salı

Seyyah : Seven sevdiğini bırakır da nasıl gider ? fesleğen ; Bak güneşe nasıl doğup sonra da batıyor bir şeyin doğması batacağının , gelmesi de gideceğinin alametidir. Gitmeyecekmiş gibi neyi seversen, sevdiğin şeyin gidesi gelir hemen. Kırk yıl kalası olanı bile Allah'tan öne koyduğun an gidesi gelir . Hem gelmek bir anlamda da ''vakti gelince gidicem bak ona göre sev beni '' demek değil midir.?

2 Mayıs 2018 Çarşamba

Hamallarla yazarlar arasinda bir benzerlik vardır: Kitap taşımak. Hamallar, sırtlarında; yazarlar ise kafalarında taşır kitapları. Bundan para da kazanırlar. Yükü boşaltınca ayrılır yolları; biri meyhaneye gider, öbürü hapishaneye...

19 Şubat 2018 Pazartesi

Geleceği görüyorum. İşte orada, sokakta. Şimdiden daha silikçe. Daha ne bekliyor gerçekleşmek için sanki? Gelecek, bu ihtiyar kadına daha fazla ne sağlayabilir ki? İhtiyar kadın topallayarak uzaklaşıyor. Aniden duruyor. Başörtüsünden sarkan aklaşmış bir tutam saçı yana doğru itiyor. Yeniden yürümeye koyuluyor. Demin oradaydı, simdi ise burada… Hiç anlayamıyorum içinde bulunduğum durumu: Hareketlerini gerçekten görebiliyor muyum, yoksa onları tahmin mi ediyorum? Şimdiyi gelecekten hiç ayırt etmiyorum artık. Çünkü, sürüp gidiyor bu, yavaş da olsa gerçekleşiyor; ihtiyar, koskocaman erkek ayakkabılarını sürüye sürüye ilerliyor issiz sokakta. Budur iste zaman, hem de çırılçıplak zaman, yavaşça varoluyor. Kendini beklettirir ve geldiğinde de tiksinti verir. Çünkü, zaten, uzun süredir onunla birlikte bulunulduğunun farkına varılır. İhtiyar, sokağın kösesine yaklaşıyor. Ufacık kara bir kumaş yığınından başka bir şey değildir artık o. Evet, doğru, bu, yeni bir şey. Demin orada değildi. Ama bu, insanı şaşırtmayan tatsız ve silik bir yenilik. Sokağın kösesini dönmek üzere ihtiyar kadın, dönüyor iste…bitmek bilmeyen bir süreden beri.
Pencereden söküp atıyorum kendimi. Sallana sallana odada başlıyorum dolaşmaya; birdenbire aynaya yapışıp kalıyorum, kendime söyle bir bakıyorum, tiksiniyorum kendimden: Hala bitmez tükenmez bir süre daha. Sonunda, bu görüntümden kurtulup yatağın üzerine yığılıyorum. Tavana bakıyorum, bir uyuyabilsem.
Sakinlik, sessizlik??..?
Jean Paul Sartre

31 Aralık 2017 Pazar




Sen ne kadar yaranı kapatmaya çalışsan da birileri görecek senin yaranı, kimliğin olmuştur artık; seni yarandan tanırlar. Sen ne kadar konuşsan da saklayamazsın çünkü hep çıkacak birisi yaranı deşip duracak varsayalım ki kökünden koparmaya karar verdin, bu yaraya sebep olanları atmak istedin istersen yaparsın yaparsın da bunun  doğuracağı sonuçların bedelinin ağırlığını keser mi gözün bilemem dağılırsın daha beter olursun kim bilir kim toplar seni kim bilir toplamak ister mi?.. 

22 Aralık 2017 Cuma

   Yalnızlık Paylaşılmaz




Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan…
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan…
Paylaşılmaz.
Bir düşün’de beni sana ayıran
Yalnızlık
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Özdemir Asaf

16 Kasım 2017 Perşembe

BİR GURUB

Bembeyaz bulutlar kırmızılaştı
Sonra yavaş yavaş deminki renksiz
Göklere renk veren bir ziya taştı
Açılırken hulyalı enginlere biz

Ufuklar dumansız ve yelkensizdi
Sahiller uzakta solgun bir izdi
Sönen gün sularda gölgeler çizdi
Ağır ağır nefes alırken deniz



-Nazım Hikmet

15 Kasım 2017 Çarşamba

Yavuz Sultan Selim' e "Derdi Olan Neylesin"


Bir Gerçek Aşk Hikayesi...
Derdi Olan Neylesin

Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethettiğinde bir süre orada kalır. Bu sırada kaldığı otağda görevli... Mısırlı bir hizmetçi kız vardır ki, Selim Han sabah çıkınca, gelir, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gider… Akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına döner…
Bu kız sultanı görür görmez âşık olur. Lâkin platonik bir aşktır bu!.. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı, diğer tarafta basit bir hizmetçi… Ama gönül ferman dinlemiyor ki… Kızın aşkı dayanılmaz seviyeye ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Padişaha açılmaya karar verir. Yalnız aradaki uçurumu düşününce koca sultanın karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamaz. Düşünür, taşınır ve bir yazıyla ilân-ı aşk etmeyi planlar. Bir not yazarak Selim Hanın yatağına bırakır. Notta sadece üç kelime yazılıdır:
 “Derdi olan neylesin?”
Akşam gelince notu gören Selim Han, bunun, çadırını süpüren hizmetçi kıza ait olduğunu anlar. Dünyayı sallayan sultan, bu kızcağızın temiz sevgisine saygı duyar ve kâğıdın arkasına cevabını yazar:
 “Derdi neyse söylesin.”
Kâğıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Kız temizlik için çadıra geldiğinde kaparcasına kâğıdı alıp heyecanla okur. Sultanın cevabından cesaretlenir ve kâğıdı çevirip önceki notunun altına şu cümleyi ekler:
“Korkuyorsa neylesin?”
BÖYLESİ BİR AŞK NASIL SÖYLENİR…
Akşam olur. Halife çadıra döner. Kâğıdı okur ve cevabı yazar: “Hiç korkmasın söylesin!”
Sabah bu cevabı okuyan kız artık kararını vermiştir! Aşkını o akşam halifeye söyleyecektir. O gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip beklemeye başlar…
Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce kız hemen ayağa kalkar.
Selim Han “Buyurunuz, sizi dinliyorum” deyince, kız bütün cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Heyecandan kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle “Efendim…” der. “Köleniz…” ve cümlesini tamamlayamadan “!” diye feryad ederek yığılıp kalır ve ruhunu teslim eder.
Selim Han da çok hislenmiştir. Gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der:
- Gerçek aşkı şu kızcağızdan öğrenin.
Zira âşık, mâşukunun yolunda olur ve o yolda ölür…
Vuslat bilemem ki hangi rüyalarda,

ayrılıktan şimdi üşür durur eller…


Yavuz Sultan Selim bu kızcağız için bir mezar. türbe ve bir çeşme yaptırın ve çeşmenin taşına da 'aşk su ise aşkın suyunu buradan için' yazdırın der.

30 Ekim 2017 Pazartesi

ben gülüşüne öldüm,

o ölüşüme güldü.
farklıydık işte...


Özdemir Asaf 

Başkalarının yürekliliği insana durumun önemsizliğiyle orantısız gözüktüğü için, tabansız sayılabilir mi insan? Demek ki, bilgelik korkak ...